16 Ekim 2014 Perşembe

İlk ve son görüşme.1/2


  Evlilik ve gelinlik giymek her genç kızın rüyasıdır.Bizim de bundan yirmi yıl önce rüyamız gerçek oldu.Evliliğimizin ilk günleri İstanbul'a ve birbirimize alışmakla geçti.Ama o müjdeli haberi almamız da gecikmedi.Acaba acele mi oldu, nasıl olacak diye düşünmedik desem yalan olur ama çabuk alıştık bir bebeğimizin olacağı fikrine, zaten ikimizde çocukları çok seviyorduk,çalışan bir anne de değilim ve o kadar boş vaktim var ki....Evet evet iyi olacak bu bebek,rutin hayatımız renklenecek....
 
   Her hamile kadın gibi kontroller tahlillerle geçiyordu günler.Yirmi yıl önce bu kadar ayrıntılı testler yoktu tabii ama gene de bir dizi insanı yoran tahliller ve kontrollerden geçtik.Bu kontroller sırasında benim Hepatit b taşıyıcısı olduğumu, büyük bir ihtimalle bebeğimin de sarılıklı doğacağını öğrendik.O zaman yaşadığım suçluluk duygusunu anlatamam O masum bebek benim yüzümden sarılıklı doğacaktı.Ama bu haksızlık onun bir suçu yok ki,bir suçlu varsa benim..Ben bu düşüncelerle boğuşurken doktorun o rahatlatan kelimelerini duydum.Doğduktan ilk sekiz saat içinde serum şeklinde bir ilaç verileceğini,bu ilacı alırsa Hepatit b ye bağışıklık kazanacağını söyledi.Oh dedim suçumu telafi edebileceğim vicdan azabı çekmem gerekmicek.

  Rutin kontrollerle geçen sekiz ayın sonunda artık son dönemece girilmişti.Örgüler örülmüş,yastıklar ,yorganlar,battaniyeler alınmış,çeşit çeşit erkek çocuk kıyafetleri hazır edilmişti.Odasını hazırlamaya gelince bir isteksizlik oluyordu.Kaç kere niyetlenip daha sonra'' hele bir sağ salim doğsun da alırız.'' diyorduk.Allah söyletiyordu herhalde.....

   Artık sona gelinmişti,son kontrolle gitmiştik o gün,doktorumuz(adını şimdi hatırlayamıyorum.)her zamankinden uzun muayene etti beni,ultrasonla bir o tarafa bakıyor bir bu tarafa bakıyor sonra da endişeli gözlerle beni süzüyordu.Bir terslik olduğunu anlamıştım ama korkumdan soramıyordum.Eşim de benden farksız değildi,ikimiz birbirimize bakıyoruz ama korkudan tek kelime edemiyorduk.

   Sessizliği kimin bozduğunu bilmiyorum ama bebeğimizde bir sorun oluştuğunu öğrendiğimizdeki şoku unutamıyorum.Bebeğim anne karnında susuz kalmış ve enfeksiyon riski oluşmuş,zaten  son ayımızda olduğumuz için hemen sezeryana girilmesinin bir sakıncası yokmuş. Sezeryan olacağı bir kaç hafta önce kesinleşmişti zaten makat gelişiydi çünkü ve artık dönme ihtimali yoktu.Doktor nerede doğum yapacağımızı sordu..Ama biz daha bunu kararlaştırmamıştık ki,zaten acemiyiz o zamanlarda bu kadar özel hastane seçme şansımızda yok ,doktorun yüzüne öylece bakakalmıştık.Doktor hanım Zeynep Kamil hastanesini tavsiye etti kendisi de orada çalıştığını,yeni doğan ünitesinin çok gelişmiş olduğunu söyledi.Zaten fazla seçeneğimiz de yoktu,çabuk karar vermemiz gerekiyordu ve bu durumda yoğun bakım ünitesi önemliydi bizim için

   Apar topar hastaneye gittik.Yanımızda ne bebek çantası, ne benim çantam ne de en önemlisi masraflar için hazır nakit paramız vardı(yirmi yıl önce malum kredi kartları bu kadar yaygın değil),biz gitmeden önce doktorumuz hastaneyi bilgilendirmiş sağolsun hemen aldılar beni, tekrar muayene tekrar ultrason ,nts hepsi yapıldı. Sonunda kendimi tekerlekli sandalyede, üzerime ameliyat önlüğü geçirilmiş halde buldum.Hoop... neler oluyor!!. kimseye haber vermedik,daha annem gelecek iki günlük yoldan bebek doğarsa ne giyecek..Ben bu sorularla boğuşurken eşim gerekli evrakları imzalamış bile gidiyoruz doğuma şaşkın bir vaziyette..
 
  Zavallı adam, diğer normal babalar gibi ameliyat kapısında bekleme lüksü dahi olmamış ki.Bebeğin çantası için eve gidilecek,masraflar için para bulunacak,sarılık için serum temin edilecek,yakınlara haber verilecek işin zoru onda bana noluyor ki yattığım yerde hiç bişe hissetmeden bebeğimi dünyaya getirecem aman ne kolay!!!.....
 
    Aradan kaç saat geçti bilmiyorum acıyla iniltiyle uyandım,narkozun vermiş olduğu yarı uyanıklık  yarı hissizlik hali berbat bir şeydir  bilenler bilir.Özel hastanede olmadığımız için yarım düzine doğum yapmış kadınla aynı koğuştayız hepsinin derdi başka başka.Kimi yirmi yıllık özlem sonucu ilk doğumunu yapmış,kimisinin üçüncü bebeği, benim gibi ilk çocuğu olanlar çoğunlukta.Hepimizin ortak noktası aynı gün doğum yapmamız ve doğal olarak yoğun bakımda sayıldığımız için bebeklerimizin yanımızda olmaması(şimdi öyle midir bilemiyorum.)

  Yoğun  bakımda olduğumuz için ilk gece refakatçi almadılar yanımıza,düşünsenize doğum yapmışsınız ama bebeğiniz yok ,eşiniz yok üstüne üstlük ağrınız var ama kimseye nazlanamıyorsunuz.Neyse sıkıntılı bir gece geçirdim hele o omuz ağrısı yok mu ne felaket bir ağrı Allahım..Neden bu kadar ağrıdığını sorduğumda cevap alamadığım o korkunç ağrı, meğer sezaryan sırasında verilen narkozun etkisiyle ameliyat ortamının serin olması için açılan klimaların birleşmesiyle oluşan kas ağrısıymış, daha sonraki doğumda öğrendim, aklıma geldikçe hala omzum ağrır....

  Narkozun etkisi geçtikten sonra aklıma ilk gelen apar topar doğan oğlumdu.Sağlığı nasıl acaba, ne zaman kucağıma alabilirim merak içindeydim.Bu soruların cevabını eşim benden önce öğrenmişti doğal olarak.Anne karnında mikrop kaptığını bu yüzden yoğum bakım ünitesinde tutulduğunu ama genel olarak durumunun iyi olduğunu söylüyorlardı.Zaten 3 kilo 650 gr. ağırlığında toparlak bişeymiş(görenlerin yalancısıyım) bu yüzden merak etmememizi söylüyorlardı.Nasıl merak etmeyeyim zaten gelişimiz normal değil ki...
  İki gün geçti annem de apar topar gelmişti memleketten yanımdaydı artık.Ama ben bebeğimi hala görememiştim .Hastane iki binadan oluşuyordu ve iki binayı birbirine bağlayan koridor tadilat nedeniyle kapalıydı bebek yoğun bakım ünitesinde ikinci binadaydı.Benim bu üniteye gidebilmem için hastane dışına çıkıp diğer binaya geçiş yapmam gerekiyordu ve hala resmen taburcu olmadığım için hastane dışına çıkışım yasaktı.Ama annem ve eşim ziyaret edebiliyorlar sağdığım sütü götürüyorlardı.Bende onlardan gelecek iyi haberleri bekliyordum en ince ayrıntısına kadar anlatmalarını istiyordum.Göremediğim bebeğimi dinleyerek tanımak istiyordum.

  Bu arada koğuş arkadaşlarım bebeklerini tek tek kucaklarına almaya başlamışlardı''.Benim de bebeğim var, O da gelecek,hem böyle daha iyi oldu, bende iyileşmiş olurum, ona daha iyi bakarım dimi anne''..Böyle avutuyordum kendimi yoksa içten içe kıskanıyordum onları, onlar emzirirken ben süt sağıyordum ve  bu da içimi  acıtıyordu ..
  Taburcu günü geldi sonunda, artık bebeğimi görebileceğim ama eve götürmemiz için daha erkenmiş tamamen iyileşmemiş, biraz daha yoğun bakımda kalması gerekiyormuş.Olsun iyi olsun da kalsın ne yapalım hem ne denir geç olsun da güç olmasın dimi...
   Taburcu işlemlerimiz yapıldıktan sonra yoğun bakıma gidene kadar ne kadar zaman geçti bilemiyorum ama bana çok uzun geldi, bitmedi bir türlü o yol .Nihayet oğlumla tanışacaktım en önce benim tanışmam gerekirken en son ben tanışacaktım.Yoğun bakım ünitesine geldik bir sürü dezenfektan işlemi özel kıyafet bone maske derken içerideyim.'' çok yaklaşma annesi ,mikrop kapabilir.''dedi hemşire ,birden olduğum yerde kalakaldım,yaşadığım hayal kırıklığı hat safhadaydı ben kucağıma alıp öpüp koklamak isterken dosdoğru görmeme bile izin verilmiyordu.Bulunduğum yerden sadece sırtını ve yüzünün sol tarafını görebiliyordum.Sırtı bana doğru dönük yan yatıyordu ve bir sürü makineye bağlıydı. Hayat durmuştu sanki tarif edilemez duygular içerisinde hiç bir şey düşünmeden bakıyordum. Bu bebeğimi ilk ve son görüşüm olacakmış ki beynim o halini kaydetmiş hala canlı tutuyor....
 
  Acı ve hayal kırıklığı ile geçen günleri anlatmaya bir daha ki yazıda bahsedeceğim....Şimdilik hoşçakalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder