26 Ağustos 2017 Cumartesi

Bugün benim Doğum günüm

Bugün benim doğum günüm....Geçmişe dönüp baktığımda geride bıraktığım kocaman kocaman yıllarım var benim.....
  Hiçbir zaman keşke demediğim iyi ki yaşanmışlıklarım var....
   Gözyaşlarıyla umutsuzluğa düştüğümde elimden tutan dostlarım var....
  Bir fotoğraf karesinde gülümseyerek hatırlanacağım güzel arkadaşlıklarım var....
   Kalp kırıklıklarım da var benim,can acımalarım da,doğumun mucizesine tanık olup ölümün acısıyla sınandığım zamanlarım da......
   Başkalarının dertlerini dert edinip onlara çözüm bulmaya çabaladığım yıllarım var...
   Okuyarak,gezerek,seyrederek öğrendiklerim var.....
  Zamanla yarışmayı bırakıp,zamanla yaşamayı öğrendiğimde kendimi ararken kaybolduğum,bulduğumda büyüdüğüm,büyüdüğümde olgunlaştığım yıllarım var....
    Sisler içindeki çocukluğum,asi ergenliğim,ayaklarımın havada olduğu gençlik yıllarım var.....
   Teşekkürlerim var hayatta......
Beni dünyaya getiren anne ve babam için,
Hayatta yalnız olmadığımı hissettiren kardeşlerim için,
Hayatın zorluklarını birlikte omuzladığım eşim için,
Veeee Yaradan'ın avuçlarıma emanet olarak bıraktığı evlatlarım için....
 Bugün bir yanım sevinç bir yanım hüzün.Çok değil 44 yıl olmuş hayata "Merhaba"diyeli,bundan sonrası,bundan öncesini aratmasın diliyorum ve kendi kendime"İyi ki doğmuşum beee,herşeye rağmen hayat çok güzel"diyorum.Ve bir şarkı armağan edip kendime günün tadını çıkarmaya gidiyorum.
   26/08/2017 İSTANBUL

    

15 Ağustos 2017 Salı

Gezi yazısı:KUZGUNCUK

     Yaklaşık bir buçuk yıldır yazmadım buradan.Çocuklar okullarını kazanıp kendi evlerine yerleşince bende yapamadıklarımı yapayım dedim.
     Yıllardır uyuyamadığım sabah uykularımı uyudum mesela  hem de abartarak,çok sevdiğim hobim olan yağlıboya resim kursuna devam ettim,okuyamadığım kitaplarımı okudum,bıkana kadar örgü ördüm ama hiç yazmak istemedim.Konu sıkıntısı çektiğimden  midir?Günlerimin monoton geçtiğinden mi?Yoksa ilhamın bana küstüğnden mi?Bilemedim.Taa ki bugüne kadar....
     Kuzguncuk çekti canım bugün.Akşama yemek yokmuş,yıkanacak çamaşırlar ,ütülenecek giysiler varmış kimin umurunda..."Anne yeaağğ köpeğin resmini çekip ne yapacaksın,yeter artık çektiklerin"diyenlerim olmadan ,yorulan arkadaşlarımı,mızmızlanan insanları bırakıp sadece telefonumu(fotoğraf çekmek için gerekli çünkü makine alamadım henüz),kitabımı bir de yalnızlığımı alıp içimdeki saatin alarmını susturup saat 11.15 deki sitenin servisine bindim.Oradan da 15 numaralı ilk otobüse bindim.Otobüsün nereye gittiğinin bir önemi yoktu benim için Kuzguncuk'tan geçiyor olması yeterliydi.
    Garip bir heyecan vardı içimde aslında bilmediğim bir yer değildi Kuzguncuk ama benim niyetim bilmediğim sokaklarına dalıp değişik mekanlar keşfetmekti.Daha
önce kardeşimin oturduğu sokaktan bir sokak önce indim otobüsten;Merdivenler karşıladı beni ilk sokakta,zaten meşhurdur Kuzguncuk'un merdivenli sokakları,birer birer sayarak çıktım basamakları tam 170 basamak saydım.Kafamı çevirip baktığımdaysa o eşsiz manzarayla karşılaştım.İki tarafta tek katlı evlerin sıralandığı ortasında 170 basamaklı merdiven bulunan sokağın başından baktığımda Boğaziçi köprüsü(yeni adıyla 15 Temmuz şehitler köprüsü)tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu
.Muhteşemdi nice şairlere nice ressamlara ilham  kaynağı olmuştu işte bu yüzden Kuzguncuk.

    Hayran hayran yürürken tanıdık semtteki yabancı sokaklarda ileride sıralanmış asılı saksılar gördüm.İlgimi çekmişti.Girmek için yöneldiğim sokaktan yönümü değiştirip saksılara doğru yürüdüm

.Nur'un gemisi adında otantik bir cafeydi burası,tahta masa ve sandalyelerin hakim olduğu kafede el yapımı ya da hazır boyama taşlar,kokulu minik sabunlar,değişik eski objelerin durduğu ahşaptan gelişi güzel yapılmış bir tezgah vardı.
Köşede sallanan bambu koltuk ve gene bambu masa kafeyi ikiye ayırmıştı sanki.Dayanamayıp oturdum ve sade bir kahve söyledim kendime
kafenin tek çalışanı olan yabancı uyruklu Türkçe bilmeyen bayan getirdi kahvemi,kahvemi içerken etrafı iyice inceliyor kafenin değişik yerlerine gelişigüzel asılmış objelere bakıyordum.Hesabı ödemek için tezgaha yaklaştım tezgahın sağ tarafında eski köy evlerindeki gibi tahtadan gelişigüzel yapılmış raflarda el yapımı turşular sergilenmişti.Kafenin sahibi de kadındı ve yabancı uyruklu çalışanıyla İngilizce birşeyler konuşuyorlardı,hesabı ödeyip böyle güzel bir kafe çalıştırdığı için teşekkür edip çıktım.
    Sahile doğru yürürken yeniliğe meydan okurcasına dimdik duran eski  evleri inceledim.




.Kimbilir kimler oturmuş,nasıl hayatlar yaşanmıştı o evlerde.Sahile geldiğimde Boğaz'ın temiz havasını çektim içime banklara oturup balık tutanları seyrettim,güvercinlere baktım.Temiz havada kitabımı okuyup dinlenmek istedim öyle güzel bir rüzgar vardı ki Ağustos ayında olmamıza rağmen biraz üşüdüm ama yaz sıcaklarında da iyi geldi bu serinlik.



    Üsküdar'dan otobüsle geldiğim Kuzguncuk'tan bu sefer yürüyerek dönmeye karar verdim.Fethi Paşa korusuna uğradım, ağaçları,çiçekleri,kuşları seyrettim buradan da....
    Eski Tekel deposunu gördüm sonra yıkık harabe şeklinde ama hala ihtişamından birşey kaybetmemiş bir şekilde caddede tüm  heybetiyle selamlıyordu yoldan geçenleri.Sanki kimler  geldi kimler geçti  buralardan der gibiydi,yorgun ama dimdik ayakta.
Araç kullanmadan uzun uzun yürüyüşler yaptım.Yoruldum mu?Evet ama bütün yorgunluğuma değecek bir gün geçirdim.
   Kuzguncuk bir güne sığmaz tabiii ama bugünlük bu kadar belki tekrar gideriz.